KABUK BAĞLAYAN YARALAR

30.10.2021


KABUK BAĞLAYAN YARALAR  ( 1 )..

Şöyle bir düşünüyorumda,şu kaybettiklerimizi çok çok fazla.

Bunların hepsini hafızam zor toparlar.

Sonunda sığdıramıyorum sayfalara.

Bir kere şunu iyi biliyorumki güzel olan her şeyi kaybettik.

Hele hele şu her derde derman olan

Herkesin derdine koşturan o eski insanları.

Cefakar ve güzel komşuları.

Her sokakta toplanan bir gurup çocukları.

Aynı sokaklarda oynanan çeşitli oyunları.

Bakardık yanıyormu sokak lambaları.

Hangi lamba yanıyorsa oraya kadar koşardık.

Güzel olurdu orada kör ebe oynaması.

Saklambaç ve çömlek patlatması.

Genelde akşamları oyunlar oynanırdı,

çünkü gündüzleri dersler vardı.

Gece geç saatlara kadar o sokaklar çocuk sesleriyle çınlardı.

Analarımız bahçe kapısından seslenirdi.

Hadi eve gel oğlum gece yarısı oldu.

Tamam ana der aynen devam ederdi.

Her sokak başlarında bir mahalle çeşmesi vardı.

Kadınlarımız kızlarımız o çeşmeden içme suyu taşırdı.

Bakraçları alıp o çeşme başına gitmek kadınlar için ayrı bir zevkti.

Çoğu evlerin önünden geçen birde harıklar vardı.

Bahçe kapıları hizasında o harığa iniş merdiveni,

birde sal taşlarla yapılan minik şelaleler vardı.

oralarda kovalar dolar bişeyler yıkanırdı.

Büyük işler için yani çamaşır suları falan buradan taşınırdı.

Bizde paçaları sıvar girerdik ,donumuza kadar ıslanırdı.

O küçük şelaleden akan su şırıltısı geceye bir melodi bir ahenk katardı.

 

KABUK BAĞLAYAN YARALAR ( 2 )..

Eski bayramlarımız vardı.

Çoğu evler gittiğimizde bozuk para verir lokum tutardı.

Bayramlarda o lokum kadar tatlıydı.

Akşam oturmalarına giderdik.

Cevizler kırılıp kuru dutlarla yenirdi.

Anamızda ocakta kavurga kavrurdu.

Mahalleyi sarardı onun kokusu.

Her evde ekmek tandırı vardı.

Kimisinde yer tandırı.Kimisinde seki tandırı.

Ekmek pşirilirdi genelde hafta sonları.

Kocaman teştlerle hamur yuğrulurdu geceden.

Şafak sökerken tandır yanardı.

Sabah kahvaltısı o taze ekmekle yapılırdı.

Sıcak sıcak üzerinede tere yağı sürülürdü.

Tandırın kalan köz üstüne bakraçlarla su konur ısıtılır o suyla çimerdik.

HEY GİDİ GÜNLER

Bizim êller ah o unutulmaz êller.

Gitti artık gelmez o güzel günler.

Soba önünde duran naylon leğenler.

Gitti artık gelmez o güzelim günler.

 

Hele şu melek gibi anama bak.

Bir elinde sabun,birinde saplak.

Rahat durmazsan iniyo şaplak.

Bitti artık gelmez o güzelim günler.

 

Herkes birbiri gibi sefil fakirdi.

Yenen ekmeğin aşın tadı varidi.

Biri çimer biriside sıra beklerdi.

Yitti artık gelmez o güzelim günler.

 

Büyükler sulukta küçükler leğende.

Alkış tutun o giden güzel günlere.

Unutulmaz anılar koydu bizlere.

Gitti artık gelmez o güzelim günler...

 

Yanı başındaki boş kalan yerede patates gömerdik.

O patatesin kabuğu bile bir lezzetti.

Onu çökeliğe bandırıp yemek o bir ömürdü.

Evlarimiz kerpiç ve taş yapı olduğu için

pencere önleri geniş ve orda sabit duran bir radyo vardı.

O evin neşesi,

Türküler,oyun havaları,akşam acansı

 Sonunda isdiklal marşıyla bayrak direğine çekilip kapanırdı.

Bizimde gaz lambaları yavaş yavaş sönerdi.

Lamba deyipte gelip geçme.

Ah,ah o lamba camı silen değerli eller.

İnan dünyalar,dünyalar değer.

Nineler, Analar, Kızlar Gelinler.

Nefesleriyle üfleyip,

Tülbentiyle sildilerdi.

O öpülesi eller,

O kutsal eller yere koyar lambayı üfleyerek söndürür.

O saattan sonra aile bireyleri yerine yatardı.

Kış mevsimiyse herkes aynı odada.

Ne güzeldi,herkes birbirinin kokusuna doyardı.

Bunlar daha ilk okul çağlarındaydı

 

KABUK BAĞLAYAN YARALA  ( 3 )..

Büyüdük artık orta okula başladık.

Kendimize güven biraz daha gelmiş olmalıki,

Gezmelere çıkardık Gürün sokaklarına

Hayal ederdim böybe yürürken.

Kimler gelip geçti bu sokaklardan.

Gör kimlerin ayak izleri kaldı bu kaldırımlarda.

Uçsuz bucaksız ormanları,masmavi denizleri .

Nede kumlarla bezenmiş uzun bir sahili.

Olmasada.burası bizim göz bebeğimiz.

GÜRÜN SOKAKLARI

Sıcacık güneş altında yağmurlu havalarda

Hanği güzeller yürüdü bilsen o sokaklarda?

Nice hatıra bırakıp gitti kaldırımlarda.

 

Varsın çıkmasın GÜRÜN sokakları sahillere.

Reyhanlar kokulu sokakların yeter bizlere.

*********************************

Aşkına susamış,her Gürün'lü delikanlılar

Denizlere değil sevgilere yelken açsınlar

Tüm bahçelerimiz burcu burcu aşk koksunlar

 

Varsın çıkmasın GÜRÜN sokakları denizlere.

iğdeler kokulu sokakların yeter bizlere.

********************************

Sizler hiç üzülmeyin,gençler ve güzelim kızlar.

İster umman denizleri olsun isterse hazar.

O uzaktaki kirli denizler bizleri bozar.

 

Varsın çıkmasın GÜRÜN sokakları denizlere.

Karanfil kokulu sokakların yeter bizlere.

********************************

Her söğüt gölgesinde salıncak sallandı.

Taa çocukluğum,ayak izleri orda kaldı.

Anam,ninem çiğnedi hasret kokan sokağı.

 

Varsın çıkmasın GÜRÜN sokakları denizlere.

Çiçekler kokulu sokakların yeter bizlere.

*********************************

Hayalimsin seneler geçse unutulmazsın.

Seviyom seni, benim GÜRÜN sokaklarımsın.

Söyle kim ayrıla bilir senden, baş tacımsın?

 

Varsın çıkmasın GÜRÜN sokakları denizlere.

Erguvan kokulu sokakların yeter bizlere..

*********************************

Her sokak kenarından akan gever sesleri.

Gündüz hayalleri süslersin gece düşleri .

Güzel sokaklar mutluluğa boğar bizleri.

 

Bırak çıkmasın GÜRÜN sokakları denizlere.

Hatıralar dolu sokakların yeter bizlere...!

********************************

Bizimde değeri biçilmez asla vaz geçilmez.

Kavaklıklarımız vardı.

Koşar giderdik kavaklıklara .

Gürül gürül akardı o tohma çayı.

Seyrederdik takla atan sazan ve bıyık balıkları.

Gölgelere uzanıp sohbet ederdik.

Gelmişten geçmişten,

Okulda geçen günlükten hocalardan

Bazanda aklımızdan geçen güzel kızlardan.

Tabi bazanda bahçelere daldığımız ve

bahçe sahibinin kovaladığı zamanlarda olurdu.

 

KABUK BAĞLAYAN YARALAR  (4.bölüm)

O tohma sağlı sollu her taraf bahçelerle doluydu.

Bir ucu şuğul ortası çayboyu.

Uzar gider bulur Telin Tıhmın sonunu.

Şimdi bakıyorum bir hallar oldu.

Katliam yapılır gibiydi sanki bu

Bir baktım yeşiller kesildi asırlık

meyve ağaçlarımız bir anda yok oldu.

Gölgemiz bitti park olarak kullandığımız

Halılar gibi çımler beton yığını oldu ..

Sebep olan kim?nasıl bir zihniyet yaptı bu katliamı?

Bunun hesabı kimseden sorulmadı.

Sanki Güründe dağ taş kel dağlar kalmadı.

Herkes yemyeşil Gürünün yeşil ovasına saldırdı.

Yapanların eline sağlık.Şimdi bakıp bakıp gurur duymalı.

Bu yapılan imar pilanından.

O eski Gürün bahçelerinden ve yemyeşil güzelliğinden eser kalmadı.

AH TOHMA ÇAYI

Şu Gürün halkının yüzüne Bağına bahçesine,

Çevresine ve çehresine Sen baktın senelerce gözlerinin içine

Hemde sessizce.

Mâsum çocuklar gibi akıp gidenTohma Çayı. 

Acaba dedim sana destek olurmu Hurman çayı?

Gidip sordum yetkili ağızlara.

Oda gitmiş elimizden yok bize bir faydası.

Tohma Çayı sen yine kaderine terkedildin haydi durma.

Hiç kimseden fayda yok ama fayda Allahta.

Çek yağmuru karı kendinede bari üstünde topla

Gürle coş şu hayrı dokunmayan kişilerin inadına,inadına.

Senin sesinle uyansın o duyarsız olanlar.

Sen gürleyip aktıkça onlar utansınlar.

Al götür yüzeydeki çarı çakılı otları.

Sen yokken kaplamışlar tüm kanalın etrafını.

Süpür gitsin ta fırata doğru.

Bitsin artık sen yokken yöreye yayılan koku.

Canlıların cansız kaldı.hayvanlara yem oldu.

Seni düşünmedi hiç bir Allahın kulu..

Sana söylemedilermi gardaş bunu?

Olmaz hiç bir zaman düşenin dostu...!! 

O güzelim bahçelerimizde tohma çayı gibi Kuruyup gitti.

Her bahçeye bir beton yığını dikildi.

O bahçeleri yapıp yetiştirenin,

Şimdi mezarda sızlar kemikleri.

 

KABUK BAĞLAYAN YARALAR  ( 5 )..

Hafta sonu sinamaya giderdik.

Bir EMEK sinamasI birde KALE snaması vardı

O zamanlar yonguç ailesi çalıştırırdı.

Bakımlı tertemiz bir mekandı.

Eski bir kiliseyi sinama yapmışlardı

Hemde düğün salonu olarakta kullanılırdı.

Sayısı bellisiz arkadaşlarımızla.

Mutluluk dolu kahkahalarımız.

Avuçlarımız kızarıncaya kadar süren alkışlarımız.

Düğünler yaptık.,

Orda çekildi en güzel halaylarımız.

Arada o sevdalı bakışlarımız,

Ve bazı zamanlarda dinmeyen göz yaşlarımız.

Vardır bu harabe şeklinde gördüğünüz,

Taş yığınlarının arasında sıkışıp kalmıştır.

Duydumki bu sinama olarak kullanılan eski kiliseyi.

Tadilat yapıp müze haline getireceklermiş,

Gerçekten sevinmeye değer değimli?

Bu bizim saklıda kalan anılarımızı.

Tekrar canlandıracak olan gardaşlarımızı.

Saygıyla selamlıyoruz.

Emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.

Emek sinaması zaten tekrar

ev haline dönüştürülmüş aileler oturmakta.

1960 -70 ARASI Öyle zamanda,öyle devirde,

Öyle kanunlar ve öyle yönetmeliklerle , 

Okudukki halen aklım almıyor.

Her adımı her köşesi yasaklarla, 

Ve mantıksızlıklarla doluydu.

Sinama yasak,konser yasak,tyatro yasak 

Okul değil sanki yarı açık hapisane.

Kravat gırtlağına tam yapışsın 

Aşağıya sarkmasın,altından düğmen açılmasın.

Akşam hava kararınca sokağa çıkılmasın. 

Sakal ele değmesin, saçlar 2 cm ele gelmesin.

Şayet 2cm den uzunsa müdür muavini önde, 

Okul çalışanı (Hademe) elinde makas peşinde.

Dalarlar sınıfın birine,ardından öbürüne. 

Ölçüden uzun olan yandı.Hademe basar makası .

Kafada hatlar çizilir. Kimsenin umrunda değil.

Bu çocuğun onuru kırılırmı?Rencide olurmu? 

Çocuk tenefüse çıkar çıkmaz kaçarDoğru berbere.

Hele birde para yoksa cebinde. 

İşte o vakit bak rezilliğe.

İki tane sinama vardı O zamanlar ilçemizde 

Birisi EMEK diğeri KALE

Her sinamada bir hoca görev alırdı.

Hemde teptili kıyafetle .Sanki cepede kamufle 

Yakaladığını verirlerdi idareye.

Sabah sınıflara girmeden.İlan ederlerdi tüm herkese 

Çocuk tekrar geri dönerdi evine.

Ama zaman öyleydi .Herkes okumak böyle.  

Her ilde ilçede aynı sanırdı.

Velilerimizde bundan gurur duyardı.

Okula getirir hocayı sıkı sıkı tembihlerdi. 

Eti sana kemiği bana derdi.

Hocalarımızın suçu neydiki?

KABUK BAĞLAYAN YARALAR (6.Bölüm)

Yaz tatilinde okul haşlığını çıkarmak için çarşıda bişeyler satardık.

O zamanlar Çarşıbaşı deresinin üstü açıktı.

Eski sebze pazarından eski kütüphaneye yakın bir ahşap köprü vardı.

O köprü çıkışı köşesinde karpuz tezgahı açmıştım..

Anne ve Babayı çocuk yaşta kaybettiğim için evde tek yaşıyordum.

Onun için ha eve gitmişim ha karpuz tezgahının yanında yatmışım deyip orda kalırdım.

Akşam olunca çoğu okul arkadaşları gelirdi orda sohbet ederdik.

Bayram doğmuş çoğu akşamları gelir yanımda otururdu.

Gelincede 3-5 karpuzu kontrol eder bunlardan eve giderken götürebilsem derdi.

Ben kendimi uyanık sanırdım ama bunlar daha uyanıklarmış.

Karpuzları severek bir köşeye ayırıp yanına otururdu.

Meğer amaç başkaymış.Oturup konuşurduk hatta bazen tezgahı bırakıp

Başka yerede giderdim.Bayram tezgahtan karpuzları kütüphanenin önünden ,

ulu camiye doğru yuvarlar Aşağı merdienlerin başında 5-6 kişi kurt gibi bekler .

Gelen karpuzu yakalar.

Bak orda kimler var?Baş rollerde rahmetli Rüştü Şişman.Allah rahmet eylesin.

Mekanı cennet ruhu şadolsun.Cahit kayapınar.Yeğenim Mihrali Özpınar.

Karpuzlar yeterince gelince herkes birertana kucaklar.

Yanlarında bir kaçtanede ufaklık elemanlar olurdu onların vazifesi

Verilen vazifeyi yapmak.Onlardan birisi koşar Salih emminin fırına.

Herkese birertane açık ekmek biz ona çarşı ekmeğide derdik..

Salih emmi onları o kocaman tırnak izleriyle süslerdi.

Bir başkaydı onun tadı lezzeti..Elemanın bir diğeride beyaz peynir almaya koşar.

Bayramda görevi tamamlamış olur ve kalkıp gider.Hepsi birlikte doğru kavaklıklar.

Bu bir yaz boyu devameder.Bunu seneler sonra gelip bana helallik istediler.

Hakkını helalet gardaş yaz boyu karpuzsuz bırakmadın bizi.

Diyerek tek tek anlattılar.Yine verirdim isteseler.

Yinede helal olsun afiyet bal şeker olsun.Güzel gardaşlarıma…!

KABUK BAĞLAYAN YARALAR  .(7)

Güründe lisemiz yoktu biz orta okulu bitirdik.

1969 öğretim yılı başında Gürün lisesi açıldı.

Bizlerde ilk öğrencileri olarak kayıtımızı yaptırdık.

Bu arada okula zehir tohumu saçan bazı hocalarda gelmişti.

Sağ sol çekişmeleri başlatıp,

O gardaş gibi geçinen masum saf ve tertemiz gençleri

Bir birine düşman etti.

Bilinçli bilinçsiz aşırı tartışmar tabiki sonuç kaba kuvvet.

İşte o sıralarda birlik ve beraberlik bağları çatırdamaya başladı

Aynende devametti. Okulu bitiren her birisi bir memlekete dağılıp gittik.

Kimisi askere kimisi gurbete. Kimisi yüksek tahsile.

Bizde evlilikten sonra gurbeti seçtik. Gittik ama tam gittik.

Ardıma dönüp bir baktımki aradan tam 25 sene geçmiş.

Seneler bir birini kovalarken. Ben gurbette ezim ezim ezilirken.

Benim ana yurdum benim içimde hiç ölmedi..

Hatta uykulara dahi dalmadı.

Oraların özlemi ve unutulmaz tadı. Dimağımdan asla gitmedi.

Ama hep çektim içimde o hasreti.

Sonunda tak etti. Karar verdim gitmeye o güzel yurduma.

Oranın güzel insanlarına. Ağaç dallarında öten tüm kuşlarına.

Minicik serçelerine. Yüksekten uçan kartallara.

Ceviz dallarında ciyaklayan kargalara..

İnan hepsine hepsine göresim gelmişti.

Sonra atalarımın mezarlarıda ordaydı.

Çok özlemiştim anamı babamı.

Dedim acep bula bilirmiyim mezarlarını?

Silinmişmidir mezar taşındaki isimleri?

Çünkü aradan tam kocaman 25 yıl geçti.

İstanbul oto gardan otobüs hareket etti.

İçimde bir sevinç birde ürperti.

Hiç uyumadın, o gece bitti.

Kayseriyi geçtik şafak vakti.

Pınar başı uzun yayla,

Ben bir oturuyom bir ayakta.

Tek tek bakıyom levhalara.

Gürüne ne kadar kaldı acaba?

Ziyareti geçip yaklaştık mazı kırana.

Yerimden kalkıp geldim en önde hostes koltuğuna.

Sanki ben uçuyordum ama utandım sevinç çığlıkları atmaya. .

Başladım garip garip sağa sola bakmaya,

Yol kenarında görebildiğin insanlara..

Acaba göre bilirmiyim bir tanıdık sima.

Nihayet gelip indim Gürün otogarda.

Mezarlıklar otogara yakın bir mesafede olduğu için.

Dedim önce gidip mezarlıkta anne babamı ziyaret edeyim.

Eve gitmek işi daha sonra.

Doğru gittim anne babamın mezarları başına.

Silinmemiş isimleri kolayca buldum onları.

Sarıldım mezar taşlarına.

Dertleşip,koklaşıp konuştuktan sonra.

Dönüp baktım şöyle etrafımdaki mezar taşlarına.

İsimleri okudum sıra sıra. Hepsi,hepsi tanıdık.

Ya komşumuz,ya dükandan müşteri ,yada akraba.

Okuyup üfledim hepsinin ruhuna.

Dönüp geldim şehir merkezine, Öğle namazı yaklaştı.

Ulu caminin önünde oturdum bir sandalyeye.

Gelen oturdu etrafıma, Masalar doldu ezan okunana kadar.

Her gelip sandalye ve banklara oturanları Süzüyorum alıcı gözle.

Ayrıca caminin içine girenleride kaçırmayıp bakıyorum.

Ne yazıkki tanıdığım sima sadece birkaçtane.

Ama mezarlıktaydım daha bir saat önce.

Ordaki mezar taşlarını okuduklarımın hepsini tanıdım.

Ama burda oturdum saatlarca.

Bir candan tanıdık ne yazıkki bulamadım.

Ben eskiden Gürün halkının hepsini,

Ana baba yedi ceddini tanırdım. Ya şimdi?

Ama bu suç benimmi? Yoksa kaderimmi?

Anca gurbet êlde buldum ekmeğimi.

Bir dönüp baktım ardıma 25 yıl olmuş geleli.

Bir gidip göreyim diye geldimki.

Ne beni tanıyan kalmış nede benim tanıdıklarım.

Kimisi ölmüş ,kimiside benim gibi çekip gitmiş.

Ben gelirken orta okullu olan çocuklar,

Torun torba sahibi olmuş. Sima değişmiş, Yapı değişmiş..

 

KABUK BAĞLAYAN YARALAR   (8)

Çok kalamadım zaten güründe.

Birkaç gün gökpınar şuğul sadece.

Tanıdık yok candan bir dost nerde?

Tekrar geri dönmek zorundasın.

Ama gurbet kolaymı sanki ordada çok zordasın.

Zor çok zor gerçekten gurbet zor.

Bunu laf olsun diye söylemiyorum.

Bir bayram gelir gurbette elini öpecek adam ararsın.

Şöyle boylu boyunca sarılıp,sırtın sıvazlayacak,dost ararsın.

Ne yazıkki çok zor,bulamazsın.

Sen geniş bir aile isen işte o zaman biraz daha şanslısın.

Çocuklar torunlar gelin kız birazcık kendi kendine yetersin.

Yok daha yeni çekirdek aile isen gerçekten çok zor.

Hele İstanbul gibi kozmopolit bir şehirdeysen dahada zor.

Selam verecek tip bulamazsın,

Kimin kim olduğun bilemezsin.

Türkçe konuşan birilerini arar bulamazsın.

Giyim kuşamlar desen bakıp bakıp şaşırıp kalırsın.

Fistan giymiş kocaman kocaman dew gibi adamlar.

Kara çarşafa bürünmüş,yalnız güzleri parlayan bayanlar.

Gece görsen korkudan ödün kopar.

Her tarafı gıldan gözükmeyen,

Tepeden topuz yapılmış,arkadan örgülü saçlar.

Kulakta küpeler,

Kıçında sitreç pantolon.çorapsız ayakkabı giyen gençler.

İnmek istersin bir Eminönü,sirkeci.

Sanki bir insan seli.

O kadar boş insan varki.

Mazallah kaybolup gidersin o sel arasında.

Biraz atik olmasan.

Hele o keşmekeş trafiği.aman yarabi.

Çileden çıkartır sürücüleri.

Bağıran çağıran çeşitli el kol hareketleri.

Tekrar eve geri dönüşü metrobüsü seçersin hızlı diye.

Metrobüs gelirki saman çovalı gibi,

Basa basa doldurmuşlar.

İstasyona gelip açılır kapı,

Arkandakiler bir hücum eder,

Taa dip köşelerde bulursun kendini.

Hemde ayakların yere değmeden.

Sonra bir ara tekine yer bulup basarsın yere

Ama halen havada bir diğeri.

İnerkende aynı,sen yeterki kapıya doğru yönel

Hooop alıp götürürler seni.

Yine yere değmeden .ne güzel değilmi?

Öyle birkaç kez metrobüsle gidip geldimi.

Hepsiyle akraba olursun tabi.

Eve ulaşırsın ama yorulursun bir iş görmüş gibi.

O kadar kalaba insan seli arasında

Bir kişiye tebessüm edip selam veremezsin.

İki sohbet edip,lafın belini kıramazsın.

Çok zor gerçekten gurbet çok zor.

Ne yapalım gurbetteyiz.

Artık bunu kabüllenmeliyiz.

Çünkü daha başka kalmamış çaremiz.

Mümkün değil geri dönemeyiz.

Sen istesende çaresiz.

Çünkü sen kocaman bir aile olmuşsun.

Bırakıp gidemezsin.

Gitmeyincede bırakıp geldiğin o memleketini özlersin.

Hiç aklıyın ucundan geçmeyen,

Orda iken hiç ilgini çekmeyen şeyleri özlersin.

Bir iğde kokusunu,manolya kokusunu ya hanımeli?

Bir bahçedeki gever sesini,

Bir horozun ötmesini.

Yoldan geçerken bir komşunun sana seslenişini

Veya uzaktanda olsa sana el sallayışını.

Hayaledersin gurbette özlersin ama nafile.

Bir rüyadan uyanır gibi uyanıp bakarsınki,

Hâlen o kahrolası gurbettesin.

Aynı keşmekeşin ve aynı curcunanın tam ortasındasın.

İşte o zaman sinirlenirsin ulan ben halen burdayım dersin.

Bir hüzün çöker omuzlarına ,

tıpkı bir kabus gibi.

Ağlamak istersin yakıştıramazsın.

Gülmek istersin kahkahalar atarak,

Malisef gülemezsin ,

Çünkü içinden gelmez,o havayı bulamazsın.

Gülsende yalandan,

Hanı foto alırken yalancıktan gülersinya işte öyle.

Şöyle damak lezzetiyle bir gülemezsin.

Memlekette olacaksın ,

Oturacaksınn bir ağaç gölgesi,yada bir seki.

Olacak yanında bir kaç kafa dengi

Candan dost veya komşu.

Birkaç espiri,Anlat gelmiş geçmişi.

Offf vallahi taze ekmek gibi

Bak işte o zaman gör gülmedeki lezzeti

Unuttuk unutturdu bize bu gurbet.

Düğün dernek çoşkusu gibi.

Şöyle içerden gürleyip gelen gerçek gülmeyi..

.

Şair:Süleyman Özpına.

Şiirin hası.

23.11.2018.Cuma.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 




Bu şiirin her türlü telif hakkı kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin almadan kopyalanması 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına göre suçtur.