BİZLER KÖYDEYKEN ( 10. SAYFA )

14.02.2024


BİZLER KÖYDEYKEN ( 10. SAYFA )

Bu hazırlıkların hepsi kış için.Bizde kışlar çok çetin geçer.Öyle karlar yağarki bazan bir hafta boyu aralıksız devameder bir metre boyu yağardı. Güdüzden evin içine kürekler konurdu sabah kalkıp kapıyı açınca gök yüzünü göremezsin kapı dolmuş.Tuneller yapıp dışarı çıkarsın.Damları sürgülernen temizlemen gerekli. Damları kürürsün sokaklar dümdüz damla beraber.Tekrar birde ahır samanlık ve avula gidebilmek için yol açarsın.Bu işler bitince birde güzel kızak kayarsın. hemde ne

kızak.İçerden 4 metre boyunda merdiveni çıkarırdık.En az 5-6 kişi binerdik.dokunmayın bizim kefimize..

Şöyle bir düşünsene.

Eski karlar aklına gelse.

Ardına kadar doldursa sokakları tepeleme.

Evlerden tunel yapıp çıkıla bilse.

Ne güzel olurdu be.

Damlara çıkıp,hoplardık koca kürtüklere

Yuvarlanarak inerdik

Öyle sevinirdikki kahkaha atar gülerdik.

Ayaklarımızda kara lastik.

Altımızda birer tane büyük tahta parçası

Veya plastik bir leğende.

Otururduk üstüne

Allaaaah değmen keyfine

Paçalar ıslanmış,yaşın bir ucu sırtmıza çıkmış.

Kimin umrunda.

İşte aradığımız

Özlemleriyle yandığımız,

Eşi nadir harika manzaramız.

Rüzgarlar duvarlarda

Kendi zevkince çalışmış

Kendi zevkince fırça, tuvelini kullanmış.

Manzarasını ustaca işlemiş

Nakış nakış bakmaya kıyamazsın o sanata.

Çatılara kadar ulaşmış,

Yaparken bu ustalığı.

Kendine has çıkardığı

Birde şarkısı var dilinde.

Yanık yanık söyler kendi kendine,

Bir uğultu bir ıslık sesleri.

Birde oflaz lamba yanmakta.

Pencerenin önünde.

Belliki işte bizlerde.

Bu güzelliğin seyrinde...

Onun için her şeyler bol olması gerekir.Yiyeçeklerin dışında yakacakta aynı şekilde çok olması lazım .Yoksa kış ortasında evin içinde bile donup kalırsın vallahi.

Bazan öyle ayaz olurki,Eğer dışardaysan çıkan nefesin bıyık ve kaşlarında buz olur.Tükürsen yere düşmeden donar yere buz parçası olarak düşer.İşte bu yüzden.

Ta baharda başlarız kışlık yakacak hazırlığına.Sayısı belirsiz söğüt ve kavaklar olur bizde.Bunlar ocak şubat aylarında budanır.O zaman mal davar hepsi içerde.Bunlarda yazın hazırlanan yemlerle yaza çıkar.Söğüdün dallarını budadıktan sonra.Davarları getirip anun içine bir bırakırız davar onun ince dallarının hepsini ot yer gibi yerler.Bunada davarı kirçleme derdik.Bizlerde bir taraftan kalın dalların kabuklarını soyarız.Etraf zaten en az 50-60 cm karla kaplı.O karların üzerine soyduğumuz kabukları dökeriz onuda yerler.Ağaç budama bitene kadar bu böyle devameder.Budama işi bitince o budanan dallar,toplanır bilek kalınlığı olanlar bir metre boyunda kesilip istiflenir .Buna mertek denir.Daha kalın ve 3-5 metre olanlar bir tarafa ayrılır bunada cerek denir.bunlar yakılmaz.Bahçe etrafı çevirmeye,çatı yapmaya veya Arazi etrafı çevirilmeye kullanılır.Birde bunların küçük dalları vardır bunlara çırpı denir.Tandırda veya oçaklarda yanardı.Bunları ayrı ayrı toplayıp yığın yaparız olduğu gibi kalır.Bu dalların arasından ayırdığımız dikmelikler vardır.Onlar ayrılır bir su içine konur tam bahar geldiğinde boş olan yerlere yeni ağaç fidesi olarak dikilir.Toplanan ağaçlarda Yazın orda kurur daha sonra eve taşınır.Kışın yakmak için odunluklara doldurulur.Birde kurumuş ağaçlar varsa onlarda kesilip odun olur.Bu kurumuş söğütlerin büyük çonları çıkardı onları parçalamazdık.Olduğu gibi getirip evin etrafında bir yere ayrı koyardık. bir kısmı tandırda yanar fazlasıda Güründe hamamcı fevzi emmiye götürülürdü oda hamamın külhanında su kaynatmasında kullanırdı.Bunun yanında ev ihtiyacından fazlası ne varsa gürüne götürürdük babamın önceden söz verdiği kişilere teslim ederdik.Bu dediklerim patates,soğan,elma ,armut.Babamın dediği yerlere teslim edilir ama para işine biz karışmazdık. biz sadece hamallık kımını yaparız.Büyük abilerime biraz haşlık verir.Geri dönüp köye gelirler.İşlere devam.

Bu kadar odunlara takviye olarak avullardan sökülen kermeler odunluğa dolar.Birde büyük baş hayvanların gübresinden tezek yapılır.Bir ev dolusu yakacak teğmini sağlanır.Bu kurşun gibi gelen kış için aynı zamanda hayvanların yiyecekleride fazlasıyla hazırlanır.fazlasıyla diyorum bazan kışlar o kadar uzun şürerki.ta nisana kadar davar mal yaylıma çıkamaz.Onun için tedbirli olmak gerekir.Bizde çayır ve ekinler çoktu.Haziran ayı sonuna kadar yani ekinlerin biçme zamanına kadar o çayırlar ve yoncaların biçilip bitmesi gerekir yoksa ekine başlayınca ot biçme kalır.Bu çayırlar tırpanla biçilir.En az 5-6 kişi bir başlarlar tırpana en az 10 gün biçerler.Onların biçtiklerinide tırpan işinden anlamayanlar toplayıp demetler yapar.Otların yumuşak ve güzel olanları bir yere toplarız 2 kişi bunu burma yapmaya başlar .Burmalar burulur bir tarafa serilip kurumaya bırakılır.Kuruduktan sonrada bunları yine şahralarla eve taşırız.Eşekler semarlenir şahralar hazırlanır.Yüklenir eşeklere doğru evin üst kısmındaki harmana.Ordanda alınıp hayma yapılır.Hayma samanlığın yakını bir yerde yapılır buda ustalıkla yapılması gerek..Bir kişi üstüne çıkar birkaç kişide dirgen veya anadutlarla yukarı atar.Yukardaki kişi o burma ve otları bir duvar ustası gibi örüp işi bitirir Üzerinede 8-10 tane büyük cerek veya daha büyük hezanlar konurki ,rüzgar savurmasın..Bu otları toplarken burma yapılamıyan kamışlı ,dikenli olan otlarda ayrıca getirilip yine sapları düvenle sürdüğümüz gibi bu otlarıda düvenle sürüp ufaltırdık buna KES derdik.Samanlık kes samanla dolardı.Daha sonra zamanla o hayma yaptığımız otları yavaş vavaş evde  boş kalan kimse.dahraları alıp doğramaya başlardı.Şöyle havanın güneşli bir günü.Altına bir çatal iskemle,iskemlenin üstünde bir ufak minder,Önünde bir ağaç kütük tıkır tıkır akşama kadar doğrayıp samanlığa doldururduk.Hele o otu samanı samanlığa doldurmak bir başka iş ağzını bir bezle sararsın içerisi toz duman .Düzgün yerleştirmen gerekirki bütün hayvanların alafı samanlığa sığsın.Bu kadar ot,yonca saman gorunga.Bunların yanında arpa,çavdar samana karıştırıp verirdik yinede yetmezdi.

Bir yağmurlu gün olursa babam abilerime derdiki.Oğlum bu gün çüt falan sürülmez.hava yağmurlu Şu yukarı çatal pınar çala doğru gidinde birer şahra keven kesin..Hemde dinlenmiş olursunuz derdi.Birer şahra keven kesip getirirlerdi.Doğru alt taraftaki harığın başına yıkarlardı keveni .Harığa ıslarlar .Üzerinede daşlar koyarlardı su götürmesin deyi.Orda bir iki gün ıslanır.Daha sonra evin damına getirilip dahralarnan ufak ufak doğranıp öküzlere yem olarak verilirdi..

Bu kadar odun tezek kerme yakmayada yetmezdi.Çift sürmeye gidenler bizleride yanında götürürdü.Biz hem eşekleri yayardık.Hede akşama kadar çevreden yalangı kökleri gındık keveni toplardık .Gındık keveni ocak tutuşturmada kullanılırdı.Akşam eve gidecek vakte kadar bir şahra odun toplardık eve gelirken eşeğe yükleyip getirirdik.

Bu şekilde koşturmayla kışı atlatırdık ve nihayet bahar gelirdi...

Merhaba sayın dostlarım gününüz aydın olsun ... gönlünüzce bir gün  diliyor ... saygıyla selamlıyorum ... sevgiyle kalın lütfen...

http://www.siirinhasi.com/siirler/bizler-koydeyken-10-sayfa-2263.html

Süleyman Özpınar.

 

 

BİZLER KÖYDEYKEN (11.SAYFA )

 

60 sene evvelki yaşadığımız hayattan aklımda kalanların

Bazı özeti sayın bunları,Gardaş biz 1950-1960 ları yaşadık.

Artık o zamanlar savaş yoktu ama fakirlik vardı,kıtlık vardı.

Harkes karnını zor doyururdu.kendi çabası ve gayretiynen.

Ekip biçecep bağı bahçesi,tarlası varsa rahat yaşardı.

Yeterince mahsül alma imkanı yoksa ırgatlık yapardı.

Çobanlık yapardı.Hızmekerlik yapardı.

Bayan kısmıda boş durmazdı .Ev işleri harici.

Yün bula bilen yünden çorap örerdi. hani ince cağlarla.

Akşam olduğunda anam,yengelerim toplanırdı o oflaz yanan

Lambanın etrafına,herkesin el işi yanında,kimisi kocasına çorap örer ,kimisi çocuğuna yelek örer.Kimiside Yırtılan çorapları çıtıma yapardı.Çok fazla yırtılan varsa yama yapılırdı

Yamalı giymek asla ayıp değildi.

Ayakkabı yerine deriden çarık vardı.Çarık delinirse,Derilerden kesip parçalar eklenirdi.Buna çarpana denirdi.

Çizme yerine ince deriden işlenmiş,Dolak'lar vardı.

Karda çamurda yani ıslak havalarda dize kadar sarılırdı.Ayaklar ıslanmasın diye.

Daha çizme diye bişey gelip ulaşmamıştı bizlere.

Genç yaşlı farketmez,Genelde siyah kumaş şalvar giyilirdi.

Biraz hâli vakti yerinde olanlar.Şal dokumadan,

Golf pantolon diktirirdi.Bu dokuma şal kumaşlar Gürün Çakşur mahallesinde yanlış hatırlamıyorsam şevket emmiden alırlardı.Bizde dikerdik.Paçalar dar bedeni tam sarardı.

Dış taraftan 8 düğmeli.Diz kısımlardan yukarı bombeli bir kavis,Yine diz kısımlara ve arka kısımlarda,Süvarilik denilen ikinci bir yama konurdu.En fazla yerle temas eden kısımlar ,

Tez aşınıp yırtılmasın deyi.Üzerine yine şal dokumadan çeketler yaptırılırdı.Gri bezinden yakasız göynek dikilirdi.

Kaput bezinden işlikler ve don dikilirdi.

Ben işte o zamanlar terziliğe başlamıştım.Bunların hepsini kesip imalatını yapıp giyindirirdim vatandaşları.Kumaşını babamdan alan koşardı benim yanıma.

Bayanlarımız yani anamız bacımız komşu bacımız ayağında şalvar,çiçekli divitinden,Üstünde yine çiçekli bir fistan ve elde örme yelek vardı sırtlarında.Başında işlemeli bir yemeni veya bir tülbent .Kadınlarımız çarşı pazar bilmezdi.Çarşı pazar gezmesi,ayıplanırdı.Bir mahalleden diğer mahalleye akraba

ziyaretine falan gidecek olurlarsa ara sokaklardan veya kavaklıklardan dolaşıp giderlerdi.Gelirkende yine aynı yol tercih edilirdi.Biz çocukların okula gidene kadar ayakkabısı olmazdı.Okula giderken bir gara lastik ayakkabı.

Bir defter birde kalem alınırdı.

Hiç silgimiz olmadı

11. SAYFANIN SONU

http://www.siirinhasi.com/siirler/bizler-koydeyken-11sayfa-2264.html

Şair:Süleyman Özpınar.31.01.2019.Perşembe.

 

 

BİZLER KÖYDEYKEN ( 12. SAYFA )

Beklenen bahar nihayet gelir ve tekrar bahar işleri başlar.İlk önce bahçelere girilir.Yeni dikilecek meyve fideleri dikilir.Bahçelerin otları ve kış mevsiminin yapmış olduğu tahribatlar onarılır.Yıkılmış masdaba duvarı varsa yapılır.Bazı meyvelere aşı yapılır.Yeni mahsüllerin dikilmesi gereken yerler tain edilir bahçe içiyse bellenmeye başlar.Yok açık alansa kötenler koşulup ,öküzlernen sürülüp ekim yapmaya hazır hale getirilir.Ahırın yanındaki ahbunluktaki mal gübreleri keserlernen ufaltılıp ezilir biraz kurumaya bırakılır.Bir kaç gün sonra çovallara doldurup tarlaların bir kenarına taşınır.Bunları hazırlarken bizlere çoval ağzı açmak düşerdi.O çovalın ağzi düzgün şekilde tutulacakki Kürekle dolduran kişi rahatça doldursun.Çovallar hazırlanınca eşeklere yüklenir doğru bahçelere götürüp boşaltırdık .O işte bize düşerdi.Bu hazırlık sulu araziler için Kıraç tarlalarda herk yapılırdı.Son baharda ekinleri ekmek için.

Bir soğuk bahar günü muradın tarla dediğimiz yere herk yapmaya gittim.Yani çift sürmeye.Elimde eldiven ,başımda tiftik şapka.Bindim reşit emmilerden aldığımız boz eşeğe .Vardım tarlaya ,Öküzleri koştum sabana.Bismillah deyip başladım tarlayı sürmeye.Öküzler ikiside sarı birinin adı Fındık diğerinin adı Çerkeş.Eşeğide alt tarafa bıraktım orda otlanıyo.Aradan bir saat falan geçti.Bir ara bizim çerkeş huysuzlandı,sağa sola bakıyo ,biraz sonra fındıkta ona katıldı bö diye seler çıkarıp durdular Ho diyom gitmiyolar.Aşağıdan bir zırıltı koptu .Bizim dişi eşek resmen erkek eşek gibi anırmaya başladı.Kafamı kaldırıp bir baktım.Bizim boz eşeğin etrafını 5-6 tane kurt çevirmiş .Meğer eşeğin kabahatı yok can derdiyle bağırırmış.O günde boş geldim yanımda bir silahda getirmedim..Her zaman uzak yerlere gidenler yanına ya bir çifte yada bir dabanca alırdı.Kurtları görünce benide bir korku sardı .Ne yapacağımı şaşırıp başladım bağırmaya .Garo nerdesin? yakala geldiha,getti ha bir yaygara kopardım..Baktım kurtlar topukladı kaçıyolar. Banada cesaret geldi .Benim elimde mesesten başka bişeyde yok ha . .Birtanesi geri dönüpte bana doğru baksa ben ondan fazla koşacam hemde geri vitesle.Onlar tepeyi aşıp gittiler ama benim keyfim kaçtı.Hemen öküzleri çözdüm ,heybemi eşeğin sırtına attım yine bindim eşeğe doğru eve geldim .Eve geldimde gel evdekilere anlat.La niye geri geldin?Anlatıyom kim inanır.Haydi sende lan atma.Belkide hiç tarlaya bile getmedin diyerek abimler benle dalga geçiyorlar.Yeminin bini bir para ama yok inandıramadım.Onlar inanmadılar ama benim korkudan bacaklarımın titrediğine ben şahidim.

Baharın gelmesiyle her iş bir tarftan çıkar her taraf renklenir yeşillenir .Koyunlar kuzular inekler yavrular.her taraftan ayrı ayrı sesler gelmeye başlar.

İşte bu sesler arasında Kazım amcamlar cepesinden çatlak seslerde gelmeye başladı.Amcam artık 5 kişilik bir aile olmuş.Bizimle beraber tam 18 kişilik kalabalık bir aile olmuştuk.Hep aynı evde,aynı sofrada,aynı leğendeki çorbaya kaşık daldıran 4 aile  hepsi bir arada.Biz anne baba 3 ufaklıklar.Mevlüt abim Ali abim,Bunlarında hepsinde ikişer üçer çocuk var.Kazım amcam bizden ayrıldı .Babamla amcam 2 erkek kardeşti .Bu iki kardeş birbirinden ayrılmış oldu.Aynı zamanda ,mal mülk arazide ikiye bölünmüş oldu.

O zamanlarda kızlar baba mirasından mahrumdu.Kimse mal mülk bişey vermezdi. Zaten bizimkilerde öyle yaptılar.

O sıralarda Mevlüt abimin kayın pederi Rüştü Yurdakul Gürüne taşınmış evi boştu.Kazım amcamada o evi satın aldılar.Köyde tam düzeni kurup evinede yerleştikten sonra Gürüne gidip.Amcamda bir bakkal dükkanı açtı.

Babamda Güründeki dükkanda Rüştü hocayla ortaktı.Bunlarda Dükkan ortaklığından ayrıldılar.Ayrılmadan önce,2 tane ev almışlardı Birisi kara tepede Şimdiki askerlik şubesinin üst tarafında.Bir diğeride Çarşıbaşı mahallesindeydi.Evleride böldüler.Karatepedeki ev Rüştü hocaya ,Çarşıbaşındakide bize düştü.Bu evler eski kerpiç ve taş yapı.Bunların yanına birazda biz birkaç göz ev ekledik.Kazım amcamda babamla beraber aynı evde kalıyor.Beraber köye gelip gidiyorlar.Bu şekilde birkaç sene devamettiler .Daha sonra Kazım amcamda Karatepe mahallesinden bahçeli bir ev alıp evine yerleşti.Ev çok güzel.Şubenin ordaki değirmenin yanından geçiyon 300 metre sağda suyu başında içinde her çeşit meyvesi var.Bu şekilde amcamda Gürüne yerleşip işini ve düzenini kurduktan sonra .

Bizde yani büyük abilerim Mevlüt ve Ali abilerimde bir rahatsızlıklar başladı.

Bir hafta sonu babam köye geldiğinde abilarim baba seninle konuşmamız lazım diyerek bir mini toplantı yaptılar.Abilerimin babamdan istekleri şu.Biz artık bu köyün ağır şartlarda iş gücünden yorulduk .Dağda taşta koşturmaktan usandık.Hem bizde artık 4-5 kişilik bir aile olduk .Hemde kendi başımıza bir iş tutup kendi ayaklarımız üzerinde durmak istiyoruz diyerek sözü sonlandırdılar.

Babamıda ikna etmiş olmalılarki babam şu kararı aldı.Tamam hemen yarın Mevlüt seni ayıralım ayrı bir ev açalım..Ali sanada başka bir iş ayarlayalım deyip işi bağladı.

Babam bu imparatorluğun çöküşünü sezmişki hemen Mevlüt abime bizim kelok dediğimiz bahçenin üst tarafına bir ev yapıldı.Tabi bu evi yapmak yerleşmek derken bayağı bir zaman aldı.Bu arada Mevlüt abim kendi işini yapmaya kendisi ayrı bostan ,ekin ekmeye ve bazı yerlerede yöğmiyeci olarak çalışmalar yapıp evini geçindirme gayretine başladı.Ayşe yengemin desteğiyle birde çocuklarda artık iş tutar olmuştu kendini biraz toparladıktan sonra oda Gürüne gidip manavlık üzerine kendisine bir mekan ayarladı.Kamyonla gidip mersin ,Adana buralarden sebze getirip satıyo .Bitirip yenisini alıp getiriyo böyle bir düzen kurdu.

Ali abimede hemen Kazım amcamın yanı başında bir dükkan boşalmıştı.Eski sebze pazarı dediğimiz yerde.Oraya bakkal ve hırdavat çeşidi üzerine bir dükkan açıldı.Ali abim çok çalışkan ve zeki biriydi.Esnaflığı bir anda kavrayıp süper iş yapmaya başladı.Diğer komşu esnaflar herkes hayranlıkla seyrederdi.Akşamdan köylü evine dönüp dükkanda iş bittiği saatta hemen otobüse binip kayserideki toptancı firmalar kapamadan yetişir malı teğmin eder kamyona yüklettirir sabahleyin daha dükkanların açılma saatında kediside yeni aldığı çeşitlerle dükkanı açar ve işe başlardı.Köyde yetişmiş sadece ilk okulu bitirmiş .Askere gidip arabayla askerde tanışmış şöförlüğü orda öğrenmiş ve hemde askerdeyken sivil şöförlük ehliyetinide hemde ağır vasıta olarak alıp cebine koyup gelmiş.Böyle bir zekaya sahipti.Arba kullanmaya ve şöförlüğe büyük bir hevesi vardı..

Şakir abimi zaten babam daha önceden alıp yanına getirmiş ermeni asıllı terzi şükrü vardı Kasap sadığın yanı başında .Kendi dükkanınında hemen karşısında.Onun yanına terzi çırağı olarak varmişti.Şakir abim Şükrü ustanın yanında bir kaç yıl çalışıp usta oldu.Şakir abimede bir terzi dükkanı açtı.Kendisinde alış veriş yapan müşterilerin aldığı şalvarını pantolunu ,gömleğini dikiyo bir düzende o kurdu.

Köyde durum ne dersen köy perişan.Köyde sadece anam küçük kardeşim Selehattin 10 yaşlarında falan birde ben.İş yapacak kimse kalmadı.Zavallı anam hangi birine yetişsin ?Anca köydeki mala davara kuzuya sahiboluyoruz.Çobanların aşını ekmeğini variyoruz.

Babam bu düzenin artık çivsinin çıktığını ve bu düzenin artık yürümeyeceğini gördüki.Malı davarı hepsini satıp Gürüne taşınmaya karar verdi.Sadece 20 koyun ayırdı .Yılanhüyük köyünde adon Muharrem vardı onu çağırıp demirbaş verdi geri kalanı sattı.Öküzleri sattı .Tosunu kesip etlik yaptı.Bizim taşınma hazırlıkları başladı.Önce Güründeki ev bir düzene sokulup tadilat yapıldı.Ali abimin kalması için yer ayarlandı.Bizimki ayarladı.Sena 1964 son baharı.Haydi bakalım deyip gürüne taşındık..Evi yerleştirdik Benide babam Şakir abimin yanına terzi çırağı olarak verdi..(12.SAYFA) sonu..

Merhaba sayın dostlarım gününüz aydın olsun ...gönlünüzce bir gün diliyor ... saygıyla selamlıyorum ... sevgiyle kalın lütfen...

12. SAYFA SONU..http://www.siirinhasi.com/siirler/bizler-koydeyken-12-sayfa-2266.html

 

BİZLER KÖYDEYKEN ( 13. SAYFA )

Ewt ne demiştik ,Gürüne taşındık.Ama bizim eşyaların hiç birisi,

Bu taşındığımız yere uymadıki.Bizde hiç burdakilerin kullandığı eşyadan yoktuki.Hepsi yerde seriliydi.

Ah ah ! keşke öyle bişeyler şimdide olsa.Cam kenarlarını ahşap sedirler (Makat) dolaşsa

Sedir üstünde ot yastıklar dizilse duvara.Yastıkların üzerinde desen desen,

Kızlarımızın el emeği göz nuru işlemeler sarsa.Gırletler dizilse köşelere.

Culfa çizgili kilimler serilse yerlere.Ortada tahta beşikler.Bebeler için elense höllükler.Onun içinde yatsa bebeler.

Üstünde küçücük yün yorganları.Yanında ninni söleyen elleri kınalı.

Cefakar köylü kadını.Ortadan bölünen yastıklarımız bir birine kavuşsa.

Karı koca ikisi bir yastıkta kocasa.Gördük yaşadık biz o eski günleri.

Yeniden ah bir gidebilsek o yıllara..Ne güzel olur değilmi ?Bu satırları okurken.Yine bunları yapabilirsinÇokmu zor diyenler olacak tabiki.

Arkadaşların hepsi değilde bazılarıO kadar kolaymı?Kim yaptırır odanın baş köşesine sediri?Kim ister o taş gibi ot yastığını?

Kim işler o el emeği nakışları.Kim yatırır tahta beşiğe bebesini.

Herkes gidip topraklıktan höllük elermi?Bunların hepsi eskidendi.O fedakar analardı.Gider höllüğü eleyip sırtında getirirdi.

Ocağın üstüne koyup bi güzelde ısıtırdı.Sererdi bebenin altına bezlede bi güzel sarardı.

Ne pişik kalırdı nede hastalık kalırdı.O işlemeleri işleyen hiç bir şeyden haberi olmayan .

Anasının dizi dibinde oturan.Ve sözünden çıkmayan altın kadar kımetli kızlarımızdı.

O iki kişilik yastıklarımızı kim birleştirir?Hem kim yatar o yün yastıklarda ?

Ay yün yastıklar kokarmış,Yün yastığımın kenarı.Nesine yetmez elyaflardan yorganı.?

Dirseğini koyunca sona kadar gömülen yastıklar.Dört bacaklı ayak şişiren kızak gibi kayan koltuklar.

Kocaman kocaman sandalyeler.Yerden kalkmaz masalar.

"Koyacaksın odanın ortasına yer sofrasını.Bağdaş kurup kurulacaksın baş köşeye..Hele birde sırtı yaslamışsan duvara.

İşte o zaman keyfi çıkar sofradaki rahatlığın.İşte o zaman doyulmaz yemeğin tadına.

Bak ne güzel duruyor?,Çizgili culfa kilim odanın ortasında.İşte Gürüne gelip yerleşirken mecbursun burayada ayak uydurmaya.O günün şartlarına göre gerekli olan herşeyler alındı ve şeherli düzeninede girilmiş oldu yavaş yavaş.

Bağ bostan davar sığır peşinde koşuşturmak hep sularbaşı köyünde kaldı.Hafta sonları yinede köye giderek ordaki ağaçlarımızı sulardık.Orda yarım kalan işlerimizi tamamlardık.

Bu arada ben terzi çıraklığına devam ediyorum.Her ne kadar terziliğe devam etsemde benim gözüm okumakta.Terzilikte hiç gözüm yok.

Ben dükkanda çalışırken öğrenciler yemek paydosuna dağılıyo.Ben dükkanın camına yapışıyorum.En son öğrenci geçinceye kadar.Akşam paydosunda yine aynı ben o camda yapışık ve hayranlıkla onları izliyorum.O zamanlar orta okul devlet dairesi gibiydi.Sabah gidersin öğlende bir yemek paydosu.Akaşam beş altı gibi eve gelirsin.

Her ne kadar ben okumayı istesemde ,babama bunu anlatmak ve kabul ettirmek gibi bir şansım yok o zamanlar.

İki yıl bu terziliğe devamettim.Bende artık usta oldum sayılır.

Şakir abim daha askerliğini yapmamıştı.Benim ustaşıpta dükkanı idare edeceğim anlaşılınca dükkanı bana bırakıp askere gitti.

Bizde bir yandan evin eksiklerini tamamlamaya çalışıyoruz.

Taşındık aradan 2 yıl gibi bir süre geçmiş halen daha evin içinde suyumuz yok.Suyu mahalle çeşmelerinden taşıyoruz.

Ama yalnız biz değil genelde çoğunluk mahalle çeşmesini kullanırdı.Hele çeşmenin birisi hemen bizim evin karşısındaydı.Bekçi Hasan Akyıldız abilerin evinin yanı başındaydı.Bir diğeride yüz metre yukarda aşcı hocalar vardı onların bahçesinin altındaydı .O pınara çorak pınar derdik .Suyu içmek için pek kullanılmazdı.O suyu çamaşırda falan kullanırdık.Anam biraz ayaklardan rahatsızlığı vardı.Onun için evin içine su almaya karar verdi.Bir ramazanlık gündü.

Babam bir usta çağımış geldi sabahtan akşama kadar uğraştı akşam bitirdi ve suyu bağladı.Suyu bağladı ama bir takım inşaat işleri ve boruları ziftleyip toprala kapama işi yine beimle anama kalmıştı.Ustaya aslında ben söyledim .Adam zaten oruçlu.Ezan okunacak iftar açacak. Dedim sen git abiciğim kalan işleri ben hallederim dedim.Karanlık basana Ezan okunana kadar bir kısmını yaptım.Daha sonra bir lamba yaktık anam lambayı tutuyo ben züft sürüyom.Ziftlediğim yerleri toprakla kapatıyom.Ziftleri sürerken her tarafım zifte bulandı elim yüzüm kapkara bazan bana bakıp gülüyo anam.Oğlum zaten garaydın şimdi oldun maskara diyo gülüşüyoruz.

Güle eğlene işi bitirdik .Anam eve girdi tiner aradık bizde yok.

Gece vakti gidip hemen karşıda Hurrem amcamların evi vardı ,onlardan tiner alıp geldi ,elimi yıykadım tinerle anamda yüzümdekileri bezle sildi içeri girdik geç vakitlerdi herkes yerine yattı.Saat üç gibi sahur davulu sesleri gelmeye başladı ben uyandım.Davulcu gelip bizim kapıdan geçti.Ama bizim evde bir hareket bir ses yok.Bende diyomki zavallı anam yorulmuştur herhalde uyudu davulu duymamıştır herhalde dedim.Her zaman davulcudan önce kalkıp yemekler yapan anamden ses yok.Gidip çağırayım diye odasına girdim.Lambayı yakıp başına vardım.Bır hırıltı ses ne konuşma var nede bir cevap . Sadece gözleri bakıyo bişeyler anlatmaya çalışıyo ama ses çıkmıyo.O anda ben bağırdım anama bişeyler olmuş diye .herkes uyandı ve kalkıp geldiler.

Meğer fel geçirmiş dil dönmüyo bir tarafa kımıldayamıyo.

Hemen Gürün devlet hastanesine kaldırdık.Orası bu hastaya biz müdehale yapamayız ya Sivas Ya Malatya'devlet hastanesine gitmesi gerekli dediler.O zamanlarda ambulans nerde doğru dürüst sağlık teşkilatı nerde.?Tıp denilen bir şey sıfır.Hele hele köylerde hiç yok.İnsanlar ,çocuklar hastalanır.Kendiliğinden iyi olursa oldu,Yoksa biraz goca garı ilacı uygulanır hasta birkaç ay çeker.Daha sonra ölür gider.

Çok basit hastalık olan kızamık hastalığından iki ablamı birde küçük kız kardeşimi kaybettik..Ablarımın ölümünü bilmem ama küçük kız kardeşimin ölümünü çok iyi hatırlıyorum.Hepsi şimdi düşünüyomda cehalet ve bilgisizliktenÇünkü çocuk ateşler içinde yanıyo belkide kırkın üzerinde ateşi.Çocuk şakır şakır titriyo.Bizimkiler çocuk üşüyo diyerek yün yorganlara sarıyo.Havale geçirip sonrada teslim oldu.Allah hepsine rahmet eylesin.

İşte tıb bu durumdayken bizde anamı Malatya Devlet hastanesine ulaştırdık.30 Aralık 1965.Yanına refakatçı olarakta Efo teyzemi bıraktık (Telinde Dişli Mehmedin hanımı.) biz geldik.Aynı hastanede 28 bgün boyunca yattı.Abilerim gidip geliyo.İhtiyaçları teğmin ediliyo.28 Ocak 1965 bir haber geldiki anam hayata daha fazla tutunamayıp ruhunu teslim etmişti.Bu arada Şakir abim askerden izin alıp geldi definde oda bulundu..Alıp getirdiler pınar önü mezarlığına defnettik.Allah rahmet eylesin .Ruhu şad mekanı cennet olsun.Biz babam ben ve küçük kardeşim üçümüz kaldık bir evde.Şakir abim 3 gün sonra geri askere gitti.Bu defa evin işleride benim başıma kaldı.Yemek bulaşık çamaşır temizlik ve birde dükkana gidip terzilik.Hele ev yakın evnen dükkan arası mekik dokuyom.

( 13.SAYFA)sonuhttp://www.siirinhasi.com/siirler/bizler-koydeyken-13-sayfa-2272.html

BİZLER KÖYDEYKEN ( 14. SAYFA )

 

Babamın rızası ile dükkana Mustafa Töngür diye bir arkadaşı ortak aldım.Çok güzel bir çalışma içine girdik.Gece saat 24 lere kadar çalışıyoruz.Karşımızda Terzi cahit kocagil vardı çok kapsamlı bir çalışmaları vardı yanında korkmaz Gürün Kaşif Moğulkoç.Abdullah kaplan.kavaklı muhsin diye bir arkadaş bunların hepsi orda kalfa olarak çalışırdı.Yan tarafınmızda terzi Seyfi vardı.onlar hep takım elbise dikerlerdi.Biz ne gelirse onu dikerdik.Bazan takım elbise bazan yama işi bazanda çoval dikerdik ama bizde iyi para kazanırdık.Her yerden bize iş gelirdi .Babamın mağzadan.Karşıda Vesel Bogadan Recep Mumdan.Mustafa temelden.Hanifi Özpınardan.işler gelirdi.Bunların hepsi kaybettiğimiz güzel insanlar güzel esnaflarımızdı.Allah rahmet eylesin .Mekanları cennet olsun.

 

Bu şekilde koşturma arasında aradan 6 ay geçmişti.Babam dediki çocuklar bu vaziyette olmaz bu eve bir bayan şart biz bu şekilde yapamayız dedi.Babam 55 yaşlarında gidip 35 yaşlarında bir hanımla resmi nikahla evlendi.Ama ben hiç memnun kalmadım.Askerde olan Şakir abime mektup yazıp rahat olmadığımı,huzursuz olduğumu ilettim.Bana şöyle bir cevap geldi.Gardaş senin ortak dükkanı yürüte bilirmi diye sordu (Mustafa yapmazmı öyle becerikliki valla bana bir ay içinde cıgara içmenin kıralını öğretti ) Dedim yetenekli iyi bir usta.Dükkanı ona bırak sen çık benim yanıma Konya'ya gel dedi.Ben hemen para biriktirmeye başladım .Yapılan işlerin parasını babama teslim etmiyom biriktiriyom .Babam soruyo ,veresiye gidiyo getiriller deyip geçiştiriyom.

Bizim köyün öğretmenide Konya Ermenekli.Onunla konuştum ben yakın zamanda gideceğim giderken senide alıp götürüp abine teslim ederim dedi.Baktım bir hafta sonu geldi .Ben zaten hazırlıklarımı önceden yapmışım.Sevdiğine kaçacak kızlar gibi bohçamı hazırlayıp dükkana getirmişim zaten.Öğretmenle beraber gittik .Beni Götürdü Aslanlı kışlanın önüne kadar abimi anons yaptırıp nizamiyeye çağırttı beni teslim edip öğretmen gitti.

Abim hemen karşıda Bozkırlılar oteli diye bir otel vardı,ordan bir oda kiraladı.Günlüğü iki lira.O gün orda kaldım yarın abim çarşı izinine çıktı,Zaten ona çarşı serbestti .Kışlanın terzisiydi.Beni alıp götürdü Konya kapalı çarşıda bir Bozkırlı Raşit usta diye terzinin yanına kalfa olarak verdi.Haftalığım 40 lira iyi para sene 1965.Akşama kadar çalıştım akşamınan otele geldim.Kışla ile otel arasında sadece bir yol var.Bir baktım abim iki üç kapla birlik yemeğinden alıp otele geldi .Oturup beraber yedik.Abim çok sevinçli.Kalkıp gitti.O benden on kat para kazanıyo kaç kişi çalışan terzihane onun elinde.Yaptıkları işleri subaylara dahi paralı yapıyolar.

Ama ben üzgün ve süzgün bir durumdayım çünkü ilk defa güründen dışarı başka bir şehire yani gurbete çıkmışım.Onun için bana çok zor geldi.Ben otelde sıkılıyom diye taburdaki bir arkadaşının ailasi Konyada ikamet ediyormuş onların evinde müsait bir oda varmış hemde iş yerine hemen yakında.Beni o arkadaşıyla beraber pazar günü geldiler.Abimin arkadaşı Osmanın annesinin evine gittik.Babaları ölmüş anneleri hem baba hen anne çocuklarına bakıyor.Hiç durmayıp çalışıyor.Ev temizliğine gidiyo çocuklarını kimseye muhdaç etmiyo.Küçücük bir oda kapısı falan ayrı açılan bir yer bana özel bir oda yaptılar.İki tanede kızları var biri 12 diğeri 14 yaşlarında.Orası benim için daha güzel ve neşemi biraz daha yerine getirdi .Hafta sonları kızları alıp gezmeye çıkıyoruz.Beraber sinamaya gidiyoruz.Alaâddin tepesinin  hemen altında Zafer sinamasına gidiyoruz.Evde yemek derdi yok beraber yiyoruz.Çamaşır derdi yok Tam rahat bir zaman geçiyo ama benim gözüm geri dönmekte.Ev sahibim abla bana yalvarıyo nolur gitme ne güzel işin ve sanatın var ben seni burda evlendiririm burda kal diyorlar.Hele kızlar ben gidecem deyince oturup ağlıyolar abi niye gidiyon sana ne güzel alıştık çokta sevdik diyolar.Beni ikna etme imkanı yok çünkü ben kafaya koymuşum Gürüne gelip orta okula gidecem.Orda ancak 4 ay zor kaldım.Dönüp tekrar Gürüne geldim.

Tamda okulların açılma zamanı.İlk iş okula kayıt yapmam için bir veli bulmam gerekliydi.Bizim akrabalardan Hanifi özpınarın yanına gittim ona söyledim.Önce olmak istemedi babamdan ayıp olmasın diye .Daha sonra babam okula gitmemi istemiyor deyince ikna oldu.Gidip kayıt yaptırdım.Babamla daha hiç karşılaşmadık.Doğru dükkana ortağın yanına gittim. Eve dahi gitmiyom dükkanda kalıyom.Babam geldiğimi ve okula yazıldığımı duymuş beni yanına çağırdı.Elini öptüm ifademi almaya başladı.Oğlum ne yapıyon sen bir duydum kaçıp gitmişin.Bir duydum gelmişin okula yazılmışın.İşi gücü kurulu tezgahı bıraktın ne yapmak istiyorsun diye sordu.Bende dedimki. Ben okumak istiyom iş falan şu an düşünmüyom deyip son cevabı verdim.Nerde kalıyon oğlum bari eve gel dedi.Tamam deyip ayrıldım.Kayıt yaptırırken zaten Bekir İncegöz hemen sordu.Veli olarak niye baban değilde Hanifi diye sordu .Bende durumu anlattım.Doğru dükkana babamın yanına gelmiş.Çocuk okumak istiyorsa bırak okusun demiş biraz yumuşatmışlar

Ama babamın vaziyetine baktım çok rahatsız.Fena halde bir öksürük.Bir nefes darlığı Öksürürken boğulur gibi .Daha önce Kayseride muayene olmuş amaliyat olman gerekir demişler.Önce amalıyatı istemedi rahatsızlık artınca razı olup Ankara Hacattepe devlet hastanesinde amalıyat olmak için gün alıp gitti.04.03.1967 Hemde tek başına yanında kimse istemedi.Tam amaliyat kararı alındıktan sonra analığım ve abimler yanına gittiler.Amaliyat oldu bıçak ciğere değince bütün ciğerleri sardı kansermiş meğer. Bir ay kaldı daha sonra doktorlar yapacak bir şeyimiz kalmadı gelip hastanızı götürün demişler yine abimler gidip 04.04.1967 akşamı alıp geldiler.O koca adam beş yaşında çocuk kadar kalmış.Bir ay içinde eriyip bitmiş.Eve geldiğinde sadece bir nefes vardı .Sabaha karşı o nefeste bitti ve teslim oldu.Allah rahmet eylesin .Ruhu şad mekanı cennet olsun.Babamın vefaatından sonra analığım eşyalarını toplayıp geri evine gitti.Ama birde miras işi var babamın nikahlı hanımı.Hanımı bizim büyüklerimiz çağırdılar geldi.O zamanın parasıyla 16 bin liraya razı edip kadının kendi ağzından yazılı ve imzalı kağıtlar alıp o işde hallettiler.Şakir abimde askerden geldi biz üç bekar çocuk ortada kaldık.Hemen acil olarak Şakir abimi evlendirdik.Beni Ali abimin yanına,Küçük kardeşim Selahattini Mevlüt abimin yanına verdiler.Biz ikimiz okuyoruz.Şakir abimde babamın bıraktığı dükkandan kalan eşyaları Hurrem amcamdan ayrılıp kendi başına bir dükkan açıp devametti.Biz kardeşimle okuyoruz cep haşlıklarını Şakir abim veriyo.Tabi kendi cebinden vermiyo.Babam öldüğünde bizlere bayağı bir bağ bahçe mal mülk bıraktı.Bunları bölmeden bir kaç parçasını abimler sattı.Bize düşen hisseyide şakir abime verdiler ondan alıp yiyoruz biz ikimiz.

Ben bir müddet Ali abimin evinde kaldım ama hiç hoşuma gitmiyo.Bir gün Mevlüt abim ve Kazım amcamı çağırdım ben artık tek başına kalmak istiyorum .Bana bir gözde olsa bir ev ayarlayın birde gerekli eşyalarımı verin diye rica ettim .Onlarda makül karşılayıp iki göz bir yer ayerleyip bana verdiler bir oda bir hol.Ben orada yaşamaya başladım .Okula devam ediyorum

Hem ana, hem baba, Bu dünyadan göç ettiler...Ben daha çocuk yaşlarda.Hem öksüz hemde yetim kaldım.Bense hiç kimselerin ocağına Sığmadım.Herkesten ayrılıp, tek başıma yaşadımBir ev verdiler bana.Sadece bir giriş hol birde odaKilidi dahi yoktu kapıda.Akşam okul çıkışı gelirdim,O tek odama...Bir radyolu teybim vardı,Onu hiç ayırmazdım yanımdan.Benim can yoldaşımdı..Koyardım sevdiğim damar şarkılardan.O söylerdi yanık yanık, Bense hıçkırarak aglardım.Ama sesimi hiç kimseler duymazdı.İşte buydu benim yaşantım.Benim çocukluk hayatım..Sabahleyin kalkıp okulun yolunu tutardım.Ben evde yalnız kaldığım için benim masraf ağırdı.Yemek,okul masrafı,siğara,içki .Zaten o sigara yüzünden okulda çok dayak yedim çoook okuldan uzaklaştırma aldım.Hele Bekir İncegöz öyle güzel döverdiki rahmetli.Hemde daş çekiciyle döverdi.Kaburga kemiklerine dizlerime vururdu vura bildiği kadar.Benim siğara paketini kimse bulamazdı bu bulurdu.Ben BOXER 'a cep yapmıştım orda saklardım ama Bekir hoca kemeri çözüp eliyle koymuş gibi bulur iyce ezer bunu içecene bok iç der tekrar başlardı çeneme çeneme çakmaya..Aslında Bekir beyinde suçu yoktuki.Hangi taşı kaldırsa altında beni bulurdu.Birde İsmini hatırlamadığım müdür vardı biz kürt müdür derik o tam bana kafayı takmıştı.Bahaneyi bahaneye katıp bana dalardı.Çanta bir yana şapka bir yana savrulur ben kaçarım.Arkamdan kovalardı .Kaçma lan öküz pok diye bağırırdı.Ben daha sonra gelip çantamı şapkamı toplayıp doğru okulun altındaki kavaklığa giderdim. Varırdımki benim gibi kaçaklardan birkaçtane daha var.Orda okul dağılana kadar cıgara içerdik okul dağılınca onlarla beraber eve dönerdik.Akşamları Efendi Pınarın evinde toplanır kağıt oynardık.Sabah yine okul.Okulda benim ekip sağlamdı.En az 15 kişi varız kimse bize diş geçiremezdi.Yeğenim mirali,Efendi Pınar,Şevket Küçük,İhsan Özpınar.Etem Genç Ben birine ses tonumu yükseltsem ilerlesem bir bakarımki onu bir köşeye yıkmışlar.O zamanlarda okulda öyle bir disiplin öyle bir kural vardıki.akıl almazdı her şey yasak askeriyeden beterdi.

Öyle zamanda,öyle devirde,Öyle kanunlar ve öyle yönetmeliklerle

Okudukki halen aklım almıyor.Her adımı her köşesi yasaklarla,

Ve mantıksızlıklarla doluydu.Sinama yasak,konser yasak,tyatro yasak

Okul değil sanki yarı açık hapisane.Kravat gırtlağına tam yapışsın

Aşağıya sarkmasın,altından düğmen açılmasın.

Akşam hava kararınca sokağa çıkılmasın

Sakal ele değmesin, saçlar 2 cm ele gelmesin

Şayet 2cm den uzunsa müdür muavini önde,

Okul çalışanı (Hademe)elinde makas peşinde

Dalarlar sınıfın birine,ardından öbürüne

Ölçüden uzun olan yandı.

Hademe basar makası

Kafada hatlar çizilir

Kimsenin umrunda değil

Bu çocuğun onuru kırılırmı?

Rencide olurmu?

Çocuk tenefüse çıkar çıkmaz kaçar

Doğru berbere.

Hele birde para yoksa cebinde.

İşte o vakit bak rezilliğe.

İki tane sinama vardı

O zamanlar ilçemizde

Birisi EMEK diğeri KALE

Her sinamada bir hoca görev alırdı

Hemde teptili kıyafetle

Sanki cepede düşman beklerler

Yakaladığını verirlerdi idareye

Sabah sınıflara girmeden

İlan ederlerdi tüm herkese

Çocuk tekrar geri dönerdi evine

Ama zaman öyleydi

Herkes okumak böyle

Her ilde ilçede aynı sanırdı

Velilerimizde bundan gurur duyardı

Okula getirir hocayı sıkı sıkı tembihlerdi

Eti sana kemiği bana derdi

Hocalarımızın suçu neydiki?

Bir gün sinamadayım sekiz on kişi varız.Filmin ortasında bir mola veriyorlar hani .Lambalar yandı bir baktım yanı başımda İdris hoca oturuyo.Başında bir şapka gözünde gözlük.Hemen ordakilerin numarasını aldı benim numaraya zaten gerek yok biz damgalıyız zaten.Hep beraber aşağıya indindik yalvar yakar bir sürü dil döktük ikna olmaz illaki idareye verecek. Dedik ulan ver vermezsen deyip bi güzel hatim indirdik.Çocuklar dedilerki abi ver senin şu makinayı şu adamı akşam kavaklıkta indirelim okulda kurtulsun bizde dediler .Dedim oğlum yapmayın başımıza iş almıyalım deyip zor ikna ettim.Yoksa adam bok yoluna gidecek valla.Tam kafaya koymuşlardı.Yine gidip hepimizi idareye vardi 3 er gün Uzaklaştırma aldık.Kim takar uzaklaştırmayı biz keyfimize bakıyoz.Ama İdris hoca Gürünün yerlisi değilde yabancı olsa hiç anlamaz o akşam götürürleri.Bir ingilizce öğretmenimiz vardı gerçekten delikanlı çocuktu.Bizi yazılı sınav yaptı,hiç güzel geçmedi sınav.Akşam toplandık.Efendi punar,Kadir Gölpınar,Etem Genç hocanın kapıyı çaldık.Girdik içeri hocanın birer çayını içtik.Hocam siz yazılı kağıtlarını yalnız başına okuyup bitiremezsiniz diye yardıma geldik dedik.Gülerek kalkıp getirdi.Yazılı kağıtlarını beraberce kontrol ettik gerekli notları alıp teşekkür edip çıktık.

(14.SAYFA) sonu.http://www.siirinhasi.com/siirler/bizler-koydeyken-14-sayfa-2273.html

Şair:Süleyman Özpınar. 21 Ocak 2015

 

 

 

 

 

 

 




Bu şiirin her türlü telif hakkı kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin almadan kopyalanması 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına göre suçtur.